Deniz Güvensoy

Fotoğrafım
Visual Artist and art writer (Artist Actual/Modern)

30 Haziran 2010 Çarşamba

ARTİST ACTUAL HAZİRAN 2010'dan SÖYLEŞİ: November Paynter, Mari Spirito



‘Asla Tarafsız Değil\Never Neutral’ (7 Mayıs-5 Haziran 2010) Mısır Apartmanı’ndaki Ura’nın eski mekanında November Paynter ve Mari Spirito’nun küratörlüğünde açılmış bir sergi. Sergi; bir yandan günümüz sanatçıları tarafından da çok rağbet gören belgesel tekniğinin farklı sunumlarını 1970’lerden beri kullanmakta olan öncü sanatçılar; Chris Marker, Dara Birnbaum ve Enrique Metinides’i Türkiye’deki izleyiciyle buluşturuyor bir yandan da belgeselin tarafsızlığını ve bir sanatsal pratik olarak önemini sorguluyor.

Serginin küratörleri November Paynter ve Mari Spirito ile serginin genel içeriği, sanatçıları, Türkiye’deki sanat piyasasının gelişimi ve kendi projeleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Deniz Güvensoy: Sergi mekânı olarak neden burayı tercih ettiniz?

November Paynter: Bu mekânda eskiden Ura sergilerini gerçekleştiriyordu. Geçen sene Bienal zamanında Mari ve ben buradaydık. Mihda’yla ileride mekânda neler olacağını konusunda konuşuyorduk. Daha o zamanlar o, Ura için yeni bir mekân bulmayı düşünmeye başlamıştı. Böylece onun, buradaki programını bitirip başka bir yere taşınması arasındaki süre zarfında burada bir şeyler yapalım dedik. Yani bir şekilde buranın eski Ura olduğunu biliyorduk ama şu anda burası işlevler arası bir mekân. Ve de çok güzel bir mekân.

DG: Sergiyi İstanbul’da yapmanızın özel bir nedeni var mı?

NP: Bir süredir birlikte İstanbul’da bir şeyler yapmak üzerine konuşuyorduk. Bu konuşmanın önemli bir bölümü nasıl hissettiğimiz… (sözü burada alıyor.)

Mari Spirito: …ve de genelde sanatçılar hakkında nelerin yapılmadığı ve neyin olmasının istendiği üzerineydi. Önemli olan bir nokta, Türkiyeli olmayan sanatçıların gösterilmesi ve diğer bir nokta da Türkiyeli sanatçılar tarafından yeni işler üretilmesine destek/neden olacak işlerin yer almasıydı. Bu sergiyle ilk olarak gerçekleştirmek istediğimiz buydu.

NP: Tanınmış, kabul görmüş sanatçılarla daha çok çalışmamız gerektiğini düşündük. Genç sanatçılarla çalışmak harika ama Bienal’de bile yeteri kadar tanınmış sanatçı yoktu.

DG: Birlikte çalışmaya nasıl karar verdiniz, bu ilk bir araya gelişiniz mi, gelecekte de beraber projeler yapmayı düşünüyor musunuz?

MS: Buraya üç senedir geliyorum, yılda bir iki defa olmak üzere. İlk geldiğimde November’la tanıştım, üç senedir neler yaptığımız üzerine bir diyaloğumuz var. November New York’a geldiğinde de bilgi alışverişinde bulunuyor, sanatçılar ve sergiler hakkında konuşuyoruz. İletişimimiz uzun zamandır sürüyor ve birlikte birşeyler yapma fikri doğal olarak gelişti. Birlikte ilk defa birşeyler yapıyoruz ve gelecek hakkında henüz birşey düşünmedik.

NP: Sürekli devam eden neler yapabileceğimiz üzerine uzun sohbetlerimiz oldu. Fakat Almanya’daki gibi bir fon olmayışı yüzünden bu zor görünüyordu. Bu galeriyi bulmakta gerçekten çok şanslıydık, mekânın potansiyelini gerçekten iyi kullandık. En önemli olgulardan biri mekânı iyi kullanmaktı.

DG: Sergideki çalışmalar nasıl bir araya geldi ve de serginin genel fikir nedir?

MS: Bu bölgede belgesel üslubunu işlerinde kullanan çok sanatçı var. Belgeselin klasikleşmiş fikri önyargısız olmasıdır. Fakat şöyle de bir gerçek vardır, eline kamerayı ya da fotoğraf makinesini alırsın ve o görüntüyü oluşturma eylemi ve onun ardına kendi duyarlılıklarını yerleştirme söylediğin şeyin bir parçası olur. Buradaki sanatçılar günümüz sanatının oluşmasında etkili olmuştur. Örneğin birçok fotoğraf ve video sanatçısının Chris Marker’dan bahsettiğini duyabilirsiniz bu yüzden belgesel dilinin ele alınışının farklı bir yolunu göstermek bize ilginç geldi.

NP: Ayrıca Dara Birnbaum da çok etkili bir sanatçıdır, yaşına ve uluslararası ününe rağmen daha önce İstanbul’da gösterildiğini sanmıyorum. Şaşırtıcı bir biçimde; bir çok insan Enrique Metinides’i açılışta sordu. Belki de onun işlerinin böyle bir koleksiyonda gösterilmesi için son fırsatlardan birini yakaladık.

MS: Evet onu sergiye alabildiğimiz için çok şanslıyız.

NP: Enrique Metinides konusunda… Mexico şehri ve İstanbul arasındaki ikiliği çok seviyorum. Burada bu benzerliği gerçekten gördük ve bence onun işleri bu bakımdan çok etkili. Chris Marker da bu ikilikleri iyi kullanıyor.

DG: Sergide; Meksika, Japonya, Amerika gibi birçok farklı ülkeden belgesel görüntüleri görüyoruz ve sergi de yine farklı bir ülkede Türkiye’de gerçekleşiyor. Farklı kültürlere ait belgesel anlayışlarının mı bir araya getirilmesi söz konusu?

MS: Benim için bu önemli bir nokta değildi. İşlerin dünyanın farklı yerlerine ait olması tesadüfî olarak gerçekleşti. Daha çok belgeseli nasıl uyguladıkları ve nasıl işler yaptıkları üzerine yoğunlaşıldı.

NP: Ayrıca fazla gezip görme olanağı bulamayan sanatçıların belgesel geleneğinin farklı ülkelerdeki oluşumlarını ve farklı ele alınışlarını görebilmelerinin ilginç olduğunu düşünüyorum.

DG: Belgeselin daha nesnel bir yaklaşımı var fakat sanat doğası gereği öznel. Sanat ve belgeselin bu bağlamda bir araya getirilişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

MS: Belgesel asla nesnel değildir. Örneğin başbakanın hakkındaki bir oylamayı üç ayrı radyo kanalından dinlerseniz, üç farklı yorum görürsünüz.

NP: Bu belgeselin tehlikeli yönü.

DG: Nesnel derken belgeselin şeyleri ortaya koyma, gösterme biçimini kastediyorum.

MS: Evet belgesel nesnel görünür ama aslında değildir. İlk fotoğraf çekildiğinden beri insanlar fotoğrafın gösterdiğinin gerçek olduğuna inandılar fakat aslında biri birşeyi psikolojik ve görsel olarak ortaya koyduğunda sizin algılayış biçiminizi tamamen değiştirir. Bu çok güçlüdür ve asla tarafsız değildir.

NP: Enrique Metinides’in işi o kadar iyi düzenlenmiş ve anlatıcılık özelliği öyle bir işlenmiş ki kimse bunların gerçek olduğuna inanmıyor.

MS: Marker’ın çalışması da bir deneme-film ve tamamen kurgu fakat belgesel hissi yaratıyor.

DG: Biraz Marker’ın işlerinden bahsetmek ister misiniz?

NP: Marker fotoğraf ve filmi çok kullanıyor. Örneğin diğer çok bilinen işi “La Jetée - Fırlatılmış” buradaki işinden (Sans Soleil - Güneşsiz) çok farklı bir çalışma.

MS: “La Jetée” tamamen durağan görüntülerle yaratılmış bir çalışma. Ayrıca buradaki işinden daha çok doğrudanlık ve anlatıcılık özelliği içeriyor.

NP: Ayrıca birçok farklı parçanın belirli bir anlatıcılık çerçevesinde bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş, bu yüzden “Sans Soleil”le benzer bir süreci içeriyor fakat tamamen farklı bir yolda gelişiyor.

DG: Dara Birnbaum’un işinde ise sesi geleneksel belgesel anlayışının dışına çıkarak kullandığını görüyoruz.

MS: Dara’nın tanınmasını sağlayan çalışması “Wonderwoman” isimli videosu. Bu videoda bir televizyon şovunu alıp daha soyutlayarak beden ve geçiş konularını ve bunlara bakışımızı sorguluyor. Bu yönüyle politik bir tarafı var. Bence bu sergi buradaki çalışmaların aslında hiçbirinin belgesel olmadığı iddiasında bulunuyor.

NP: Fakat burada üç farklı yol görüyoruz. Dara’nın çalışması çevresinde olanlarla ilgili ve sonradan tekrar belli bir formata oturtulmuş ve aslında amaçlanan şeyi değiştirdiği için de kişisel.

MS: Sadece tek bir insanın görüşleri yerine birçok insanın görüşünü alıp biraraya getiriyor. Bunu sadece işe bakarak bilemezdim, bence bu ilginç bir nokta.

NP: Enrique’in işleri ise görünüşte son derece basit. Basında olduğu gibi ses getiren olayları fotoğraflıyor.

MS: 12 yaşından beri fotoğraf çekiyor.

NP: Bazı işlerinde izleyiciye yaklaşma biçimi gerçekten sıradışı. Olayın geçtiği bütün bir sahneyi ele geçiriyor ve kendisini de bu bütünün içine katıyor.

DG: Çağdaş sanatta belgesel türünün önemli bir rol oynamaya başladığını görüyoruz, sanatçılar gerçekliği sanatsal bir malzeme olarak kullanıyorlar. Ayrıca günlük yaşantımızda medya tarafından pompalanan gerçekliğe yönelik bir takıntı var, haberlerde, internete konulan videolarda ya da televizyon programlarında gördüğümüz gibi. İnsanlar kurgudan daha çok gerçek olanı tercih ediyor gibi. Çağdaş sanatta belgeselin kullanımıyla bunun arasında bir bağ görüyor musunuz?

MS: Medyada ve içinde yaşadığımız zamanda izleyici daha belirleyici hale geldi ve gösterilenlerin aslında birer üretim olduğunun farkında. Bu sergideki işlerin üretildiği zamandan bu yana değişen şey aslında bu. Örneğin Enrique Metinides’in işi 70’lerden, Dara Birnbaum’unki 80’lerden yani günümüzde izleyici aslında daha belirleyici.

NP: Bütün bunlar tekniğin gelişmesiyle ilgili. Böylece belgeselin asla tarafsız olamayacağını iddia edebilirsiniz çünkü medyada her şeyin nasıl eklendiğini nasıl manipüle edildiğini görüyoruz. Bu, izleyicinin bugün nasıl gördüğüyle ilgili.

DG: Bugünün teknolojisinin de bunda rolü var.

NP: Tabii ki ama ayrıca bu izleyiciyle de ilgili, bunu nasıl algıladıklarıyla, çünkü böyle olduğunu biliyorlar ve sanatçılar da bunu izliyor.

DG: Türkiye ile olan ilişkinizi geçmiş, bugün ve gelecekteki projelerinizden bahseder misiniz?

NP: Sekiz yıldır buradayım. Garanti Platform ve Bienalde çalıştım. Sonra Londra’ya döndüm ve bir sene kadar Tate Modern’de çalıştım. Sonra tekrar geldim ve bu burada uzun bir aradan sonra ilk yaptığım işim. Platform benim için çok sağlıklı bir yapıydı ve oradaki program çok uygundu fakat zaman içerisinde Türk sanatçıları da farklı bir bağlam içerisinde göstermek istedim.

MS: Buraya üç senedir gelip gidiyorum, Türkiye ilgimi çekti. İstanbul’un gelişen bir sanatsal yapısı olması açısından burada birşeyler yapmayı ilginç buluyorum. Farklı şehirlerde çalışmak her zaman farklıdır, her zaman sonucunda ne olacağını bilemediğin şeylerle karşılaşırsın.

NP: Beni heyecanlandıran buradaki izleyicinin son yıllarda diğer sanat merkezlerinden bilgi birikimi bakımından çok hızlı gelişmesi. Herşey yetişemeyeceğimiz bir hızla gelişiyor. Arter sergisini, çok güzel düzenlenmiş çok güzel bir koleksiyon olarak buna örnek verebiliriz. Platform’un seneye açılıyor olması, Rampa’nın açılışı bunlar çok önemli gelişmeler.

DG: İstanbul’u gelecekte bir sanat merkezi olarak görüyor musunuz?

NP / MS: İstanbul şimdiden bir sanat merkezi

DG: Geçmişte koleksiyonerler güncel sanata pek ilgi duymazdı sadece resim, heykel gibi geleneksel türlerle ilgilenirdi. Bugün sizce bu değişiyor mu?

NP: İnsanlar çok sabırsız. Ben buraya 2003’te ilk geldiğimde sadece Garanti Platform, Galerist ve bir kaç galeri vardı ve herşey beş altı sene içinde gelişti. Ayrıca ekonomi de gelişiyor, önceden kimse sanata bu kadar yatırım yapamazdı.

DG: Gelecekteki projeleriniz nelerdir?

NP: Burada kalmaya devam edeceğim ve neler olacağını göreceğim. Fakat sanat ortamının içinde yer alacağımı biliyorum.

MS: Kim geleceği tahmin edebilir ki?..

Never Neutral-Asla Tarafsız Değil, Video: Chris Marker, Sans Soleil (Sunless - Güneşsiz), 1983; DVD, Fotoğraf: Cengiz Tanc

Hiç yorum yok: