Deniz Güvensoy

Fotoğrafım
Visual Artist and art writer (Artist Actual/Modern)

18 Nisan 2011 Pazartesi

Mono'nun Ruhu



Mono’nun Ruhu

Japonya Medya Sanatları Festivali Pera Müzesi’nde

Deniz Güvensoy /

Artist Actual

9 Eylül 2010

‘Dine göre, Gelecek mazide kalmıştır.Sanatta ise şimdi sonsuzdur.Çay ustalarına göre sanatın gerçek anlamına sadece onu yaşayan enerjiye dönüştürebilenler erişebilir...Çay ustası da sanatçı olmaktan daha fazlası için, sanatın ta kendisi olmak için uğraşır.Zen estetiği bunu gerektirir.Mükemmellik her yerdedir. Sadece onu görmeyi seçmek gerek.’



Ça-no-yu ya da Çado adı verilen geleneksel çay töreni; Japonların sanata ve hayata olan bakış açısı hakkında Batılıların fikir sahibi olması açısından güzel bir örnektir.Çay yolu olarak Türkçe’ye çevirebileceğimiz bu törende; bir sessizlik ve dinginlik anı yaratılarak, çayın hazırlanması, misafire sunulması ve içilmesi eylemleri her biri farklı anlam taşıyan belli başlı hareketler doğrultusunda uygulanır. Bazen saatlerce süren bu ritüelde amaca (çayı içme) değil oluş anına odaklanılır. Böylece gündelik hayata dair sıradan bir eylem olarak gördüğümüz çay içmek bile sanatsal bir dışavurum yoluna dönüştürülür. Ayrıca Çay yolu; onu içen kişiye değil de içtiğimiz ‘şey’e duyulan saygının bir ifadesidir. Rönesans’la birlikte ortaya çıkan Hümanizm akımı doğrultusunda şekillenen Batı Sanat Tarihi; yaratıcı güç olarak gördüğü insana odaklanır. Post-modernizm’e gelinceye kadar yaratıcı özne olan sanatçı ve onun üretimi olan sanat eseri sanat tarihindeki iktidarını korur.1960 sonrasında ise Batı’da eserin sanatçısından bağımsızlaştığını, izleyicisiyle olan alışverişinin yapıta yeni anlamlar kattığını, sanatın alanının gündelik olana doğru genişletildiğini, tavırların ve sürecin birer sanatsal biçime dönüştürüldüğünü gözlemleriz. Şaşırtıcı olan Batı Sanatıyla ancak 19. Yüzyılda karşılaşan Japonya’nın yüzlerce yıllık geleneklerinde bu özelliklerin izlerine rastlamamızdır. Ça-no-yu’yu Güncel Sanatın bağlamına taşıdığımızda katılımcı bir performansa dönüştüğünü fark ettiğimiz gibi, Yoko Ono’nun Hans Ulrich Obrist’le yaptığı bir röportajında geçen Japonya’da anaokulundayken kendisine verilen bir müzik ödevini Uzakdoğu düşüncesinin Güncel Sanat’a katkısına iyi bir örnek olarak verebiliriz: “ Okulda öğrendiğim en önemli şeylerden biri, önemini daha sonra fark etmiş olsam da, bir insanın doğal çevresindeki sesleri dinlemesiydi. Günün seslerini dinlemen ve daha sonra bunları müzikal notalara çevirmen gereken bir ev ödevimiz vardı.Bu beni sürekli çevresindeki sesleri notalara çevirmeyi alışkanlık haline getirmiş biri yaptı...Gürültüyü notalara dönüştürme kavramı daha sonra Cage tarafından yapılmıştı ama bu sadece erken müzik eğitiminde anaokulunda yapılan bir ödevdi.” Japon düşüncesi; Zen Budizm’inin de etkisiyle Sanat’ı gündelik hayatın içine taşıyıp onu nesnelleştirmekten kurtararak bir var oluş durumu olarak gücünü arttırır. Japon geleneğinde Zanaat ve Yüksek Sanat gibi kavramların belirgin olmayışı Batılılarca üretilen eserlerin küçümsenmesine neden olmaktadır. Oysa Batılıların; Japonların “Monozukuri” ruhu adını verdikleri kavramla tanışmaları Sanat ve Zanaat sınıflandırmalarına yeniden göz atmalarına neden olacaktır. Japonca “mono” şey veya nesne, “zukuri” ise yapmak, üretmek anlamlarına gelir. Bilim, teknoloji ve mühendisliği kullanarak mükemmel ürünler üretme ruhu olarak adlandırabileceğimiz ‘monozukuri’ zanaatkarlık kavramıyla benzeşir gibi gözükse de burada önemli nokta Animizm dinindeki dünyadaki her şeyin bir ruhu olduğu inancı sonucu canlı ve cansız her varlığa duyulan saygıdır. Japonlar Monozukuri’yi uygularken ‘mono’ya yani ‘şey’e odaklanır. Tıpkı Çay töreninde çay’a duyulan saygının ifade edilmesi gibi. Hatta bu nedenle Japonya’daki bazı ilaç firmaları ilaç üretilmesinde hayatlarını feda eden deney hayvanları için dini törenler düzenlerken bazı elektronik firmaları da üretimlerinde kullandıkları örnek malzemelere teşekkürlerini sunmaktadırlar. Teknolojinin kullanımı ve endüstriyel üretim sürecinde ruhsallıktan vazgeçmemeleri Japonların sanat ve teknolojiyi bir uyum içinde sunabilmeleri sonucunu doğurmuştur. Pera Müzesinde 18 Ağustos – 3 Ekim tarihleri arasında gösterime sunulan Japonya Medya Sanatları Festivali’nden seçilmiş belli başlı yapıtlar da bu uyumun birer yansımasıdır. Serginin Monozukuri’ye ayrılan bölümünde görebileceğimiz yapıtlar arasındaki sanatçı birimi Maywa Denki’nin şarkı söyleyen robotu ve de Kawasa Kohske’nin belli bir hız ve ivmeyle fırlatılan bilyelerin önceden hesaplanmış zaman aralıklarıyla cam panoların üzerine düşmesiyle bir müzik parçasını çalan enstrümanı “Bilye Çanları”, mekanik mühendisliği bilgisinin yaratıcılığın hizmetine sokulmasıyla meydana gelmişlerdir. Murakami Fumiaki’nin Camgöz adını verdiği büyük ve ağır teleskopu ise bir icattan çok yerleştirme sanatı ya da heykel tanımına daha çok uygundur. Cam göz bize dış gerçekliği değil tıpkı çocukken oynadığımız içinde çeşitli fotoğraflar bulunan dürbünler gibi siyah beyaz bir deniz görüntüsünü gösterir. Sağa ve sola doğru teleskobu çevirdiğimizde tıpkı gerçeklikte olduğu gibi görüntünün farklı açılarını görebiliriz. Kodama Sachiko’nun Morfo Kulesi ise sıvıların dinamik hareketini kontrol edebilen, değiştirebilen bir özellik taşır. Kulenin hareketi tıpkı kinetik bir heykel gibi damlacıkların alışılmışın dışında şekiller almasıyla farklı bir görsellik kazanır.Hirakawa Norimichi’nin “Sabit Gözlemciler İçin Bir Oyun Nesnesi” ise güneş ve dünyanın yörüngeleriyle dilediğimiz gibi oynamamıza izin verir. Masahiko Sato ve Euphrates’in Issey Miyake için hazırladığı kısa video ise tipografinin sade kullanımıyla nasıl az ve öz elemanla gösterişli bir anlatım yolu oluşturulabileceğinin bir göstergesidir. Daito Manabe ise beden ve bilgisayar yazılımları arasındaki ilişkileri araştıran bir performans sanatçısı ve DJ’dir, sergideki işinin yanı sıra insan yüzünün hareketlerini ses ve ışık olarak dönüştüren sensörleri gösteren videosu da öne çıkan işleri arasındadır. Serginin “Monogatari” adı verilen ve anlatıcı akıla adanan ikinci bölümü ise ilhamını sözlü anlatım geleneğinden alır ve hikayeler oluşturmaya yönelir. Bu bölümde daha çok popüler kültüre yönelik Manga, Animasyon ve Bilgisayar Oyunu gibi ürünler gösterime sunulmaktadır.Pokemon, Süper Mario gibi oyunlar, Miyazaki, Yamamura Koji gibi yönetmenlerin videoları ve çizimleri sergilenenler arasındadır. Sergide yer alan sanatçılardaki belirgin özellik; sanatçı kişiliklerinin önüne üretim becerilerini ve mühendislik dehalarını getirerek kendilerini değil oluşturdukları firma ve üretim birimlerini öne çıkarmayı tercih etmeleridir. Yirminci yüzyılın başında ortaya çıkan tekniğin gelişimi ve seri üretimin sanat eserinin aura’sını yok edeceği düşüncesi Japonları belki de fazla etkilememiştir zira onlar bireysel sanatçı egolarıyla değil ‘monozukuri’yle yani ‘mono’nun ruhunu en güzel şekilde ortaya çıkaracak üretme sistemini ortaya koymak’la ilgilenmektedirler. Gelişen teknolojinin bireyin kendine yabancılaşmasına ve ruhsuzlaşmasına neden olması ise sadece monozukuri’den yoksun sanayii toplumları için geçerli olabilir. Japonların bir ‘şey’i yaparken duydukları saygı ve merak duyguları mühendisliğin ve mekanik bilgisinin de yaratıcı aklın hizmetine sokulabileceğini göstermiştir. Japon Medya Sanatında sanatçı; yaratıcı iddiasını sessizce mühendisliğe dayalı bilgisinin ve zekasının arkasına saklar, şaşırtıcı, esprili ve ilgi çekici üretiminin hemen gerisinde ağırbaşlı bir şekilde gizlenen sanatçı merakı ve egosu vardır.

Hiç yorum yok: